6 Şubat 2023 ve Zincirlerimiz Kırıldı!
6 Şubat 2023 Pazartesi sabahı, Türkiye işçi sınıfı derin uykusundaydı… Saat 04.00 sıralarında uyurken yakalandı; Maraş, Antep, Diyarbakır, Urfa, Hatay, Adana, Malatya, Adıyaman, Antakya, Mersin 7.7 depremle yıkıldı.13 Milyon emekçi, 13 milyon insan birkaç saniyede yaşam ve geçim araçlarını yitirirken, acısı Türkiye işçi sınıfını, yüreği onunla atanları sarstı. Hepimiz, enkaz altında kaldık. Her zamanki gibi ölen bizdendi.
“(…) Baktı otuz üçten biri/ karnında açlığın ağır boşluğu/ saç, sakal bir karış/ yakasında bit/ baktı kolları vurulu/ cehennem yürekli bir yiğit/ bir tavşana/ bir gerilere...” *
Türkiye kapitalizmi, 16 Nisan 2017 tarihli referandumla oylanan Anayasa Değişikliği ile “Türk Usulü Başkanlık Rejimine” geçti! Tereyağından kıl çeker gibi! Biliyorsunuz! Wikipedya, bu demokrasi oyunu ile Türkiye işçi sınıfının başına geçirilen çuvala “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adını koymuş. Anayasa dilinde ifadesi; “yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı tarafından, anayasa ve kanunlara uygun olarak yürütülür”! (m.8)
“Olancası bir tutam can/ kadasına, belasına sunduğum/ ben öleydim loooy… / Elim boş/ ayağım pusu/ bir ben bileceğim oysa/ ne afat sevdim/ bir de ağzı var dili yok/ Diyarbekir Kalesi…”*
Oysa 12 Eylül Anayasası, 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı kanunla değiştirilmeden önce, “Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna” aitti. Artık, Cumhurbaşkanı, kanunların yürütülmesinde görevli ve yetkili, tek kişilik yürütme organı! Öte yandan, görev ve yetkileri Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile tanımlı Aileden Sorumlu Bakan var, İç İşlerine Bakan var, Dış İşlerine Bakan var, Milli Eğitime Bakan, Ulaştırmaya, Sağlığa Bakan var hatta Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliğine Bakan var; kadroları, Meclis tarafından onaylanan bütçeleri var, ama Bakanlar Kurulu yok.
“Bunlar/ engerekler ve çıyanlardır/ bunlar/ aşımıza, ekmeğimize/ göz koyanlardır/ tanı bunları/ tanı da büyü…”*
Bakanlar Kurulu olmadığı için, Meclis tarafından süresi ve çerçevesi belirlenmiş Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi de yok. Anayasa’ya, 12 Eylül Anayasası ile giren önce Milli Güvenlik Kurulu daha sonra Bakanlar Kurulu’nun, kırk yıl tepe tepe kullandığı, Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi yoksa da, 1981’den 2017’ye değin binlercesi çıkarılmış KHK’lerin bir çoğu halen yürürlükte! Mecbuuur! Sermaye beklemez, biz uyurken, Meclis’den torba torba çıkacak yasaları bekleyemez. Bakanlar Kurulu yoksa Cumhurbaşkanı; Cumhurbaşkanının KHK çıkarma yetkisi yoksa, Kararname çıkarma yetkisi var.
“Bu yasaklar/ firavun kalıntısı/ yoksun/ akdan-karadan/ gizline, canevine kurulu faklar/ gün ola, umut kesip korkunç yetinden/ murdar tutkusuna dünyasızlığın/ gün ola düşesin bekler./ Düşme!/ Ölürüm…/ Gözlerinden, gözlerinden olurum.”*
Kanun koymak, değiştirmek, kaldırmak, bütçeyi denetlemek, onaylamak, para basılmasına, savaşa karar vermek, genel ya da özel af çıkarmak, (temel hak ve özgürlüklere, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına ilişkin) uluslararası sözleşmeleri Uygun Bulma Kanunu ile onaylama yetkisi hala Yasama organında. Yani, her sandıkta oy ve yetki verilen 600 milletvekiline, TBMM’e ait! Anayasa, öyle söylüyor. Oy ve yetki verilen vekiller yetki ve görevlerini yerine getirmiyorsa, onları denetlemek, oy ve yetki verenlerin sorunu! Öyle değil mi?
“İşte kan tutmuş korsanlar/ haramla beslenmiş azgın/ düzmece peygamberler/ ve cüceleri/ ve iğdiş ve aptal kölelerine karşı/ bir kez daha/ bu can bendeyken/ delin, divaneyim işte/ uuuuy gelin…”*
Cumhurbaşkanı ise tek başına , “cumhurbaşkanlığı teşkilatı hakkında 1 sayılı Kararname” ile kendine biçtiği görevleri, 539 maddede ayrıntıları ile düzenlemiş.
“Gör, nasıl yeniden yaratılırım/ namuslu genç ellerinle/ kızlarım/ oğullarım var gelecekte/ her biri vazgeçilmez cihan parçası/ kaç bin yıllık hasretimin koncası/ gözlerinden/ gözlerinden öperim/ bir umudum sende/ anlıyor musun?”*
Yasama organı Meclis’in kanun/kural koyma yetkisi, tek kişilik de olsa yürütme organının kararname ile kural koyma yetkisi Anayasa 104 ile tanımladığına göre, Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Zira, Anayasa bağlayıcı ve üstün normdur, “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz”(m.11). Cumhurbaşkanı da olsa, Yürütme Organı, Anayasal bir kurumdur, görev ve yetkisi Anayasanın 104’ncü maddesinde tanımlı ve sınırlı olup, “Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında 1 Sayılı Kararname” ile tanımlanamaz, değiştirilemez, genişletilemez, kaldırılamaz. “Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı hakkında 1 Sayılı Kararname”, Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa aykırılık nedeniyle iptali gerekir.
“Anayasa Mahkemesi, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler ve bireysel başvuruları karara bağlar.” (Any.m.148)
Ne yazık ki, 1960 Anayasası ile Üniversiteler ve STÖ’nin de kullanabileceği Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı, 12 Eylül Anayasası ile kaldırıldı. Kanunların, cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve Meclis iç tüzüğünün iptali için Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı, sadece Meclis’de en fazla üyesi bulunan iki partiye (CHP ve HDP chp ), cumhurbaşkanına ve Meclis üye tam sayısının en az beşte birine, (600/5=120) milletvekiline tanınmıştır. CHP’nin 134, HDP 56 milletvekili var. Her biri tek başına çoğunluk aranmaksızın Anayasa Mahkemesi’nden iptal isteyebilir. Yok, bu işi tek başına yapacak biri yoksa, CHP, HDP, TİP’in toplam (134+56+4+=)194 Milletvekilinden 120’si, 1 Nolu Kararnamenin iptalini Anayasa Mahkemesi’nden isteyebilir. O da yoksa, “korkuluk olsunlar”! Bu bir.
“Doğdun/ üç gün aç tuttuk/ üç gün meme vermedik sana/ Adiloş Bebem/ hasta düşmeyesin diye/ töremiz böyle diye/ saldır şimdi memeye/ saldır da büyü…”*
Biz, Türkiye işçi sınıfı, 7.7’lik yıkımla, bilincinde olmaksızın, sınıf refleksiyle harekete geçer, tek yürek, tek yumruk, tek beden olurken, Türkiye kapitalizminin tek kişilik yürütmesinin, doğrudan doğruya 84 milyon emekçinin yaşam ve geçim araçlarına, devlet adına el koymanın yolunu açan iki Kararnamesiyle sarsıldık her seferinde… Ve Meclis’te onaylandı. Geçti. Resmi Gazetede yayınlandı, OHAL ilan edildi. Elimizden, ayağımızdan sonra, boynumuza da bir zincir, bir zincir daha vuruldu. Meclis’tekiler çok çalışmış olmalı!
Yüzyılın depreminin 3.günüydü… Damarda akan kan henüz soğumamış, cesetlerimiz henüz kokmamıştı. Hem enkazın altında hem üstündeydik. Bir gece yarısı bizim için hazırlanan, boynumuza geçirilen, aynı gün, 8 Şubat 2023 gün ve 32098 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, 6785 Sayılı Cumhurbaşkanı’nın Olağanüstü Hal Kararı’nın zincir sesleriydi bu kez duyduğumuz. “Anayasa’nın 119’ncu maddesi ile 2935 sayılı olağanüstü hal kanunu 3.maddesinin, birinci fıkrasının, a bendine göre, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde 8.2.2023 günü, saat 01’den itibaren üç ay süreyle olağanüstü hal ilan edilmesine karar verilmiştir.” Peki ya çadır? Sahra hastanesi? Kurtarma ekipleri? Kızılay? AFAD? Kimse yoktu! Biz vardık. Sadece biz. Türkiye’nin dört bir yanından kopup gelen, AFAD’ı, Kızılay’ı, her türlü bürokratik engelleri aşıp gelen. Çapulcu olmuştuk, terörist olmuştuk da, hırsız, yağmacı, ahlaksız olmamıştık. Olduk!
“Hamravat suyu dondu/ Dicle’de dört parmak buz/ biz kuyudan işliyoruz kaba-kacağa/ çayı kardan demliyoruz/ anam sır gibi saklar siyatiğini/ ‘yel’ der, ‘baharın geçer’/ Bacım iki canlı, ağır/ güzel kızdır, bilirsin/ ilki bu, bir yandan saklı, utanır/ ve bir yandan korkar, ölürüm deyi./ Bir can daha çoğalacağız bu kış/ bebeğim, neremde saklayım seni?/ Hoşgelir/ safa gelir/ Ahmed Arif’in yeğeni…”*
2017 tarihli değişiklikle 12 Eylül Anayasası’nın 119’ncu maddesinde, cumhurbaşkanına; “(…)tabiî afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan etme yetkisi verilmiştir”. OHAL ilan edilmiş, mecliste onaylanmıştır.
“Varamaz elim/ ayvasına narına can dayanmazken/ kırar boynumu yürürüm./ Kurdun, kuşun bileceği bir hal değil/ sormayın hiç/ laaaaal…/ Kara ferman çıkadursun yollara/ yârin bahçesi tarumar/ kan eder perçem.”*
Bu OHAL Kararı, oy ve yetki verilerek Meclis’e gönderilen 600 milletvekilinden 120’si bir araya gelebilir! Bunun için, “yürek yemiş olmak” gerekmiyor, korku duvarlarını aşmış, yurt sevgisi, halk sevgisi ağır basmış olmalı!
“Binlerce yıl sağılmışım/ korkunç atlılarıyla parçalamışlar/ nazlı, sehe-sabah uykularımı/ hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar/ haraç salmışlar üstüme/ Ne İskender takmışım/ ne şah, ne sultan/ göçüp gitmişler gölgesiz!/ Selam etmişim dostuma/ ve dayatmışım…/ Görüyor musun?”*
Depremzedeler de, yetersiz kalan ve görev ihmali bulunan dava açabilir, Anayasa Mahkemesi’ne ise İTİRAZ yoluyla düzenleyici normun iptalini isteyebilirler. Bunlar, hukuki mücadelenin konusu. Türkiye işçi sınıfının iktidar mücadelesi iki yönlüdür, siyasi ve hukuki. Hukuki olan Anayasa’da, kanunda yazılı olan, siyasi olan Anayasa’da, kanunda yazılı olmayandır. Kapitalizmin tarihi kadar eski olan sınıflar savaşının tarihinde yazılıdır.
“Öyle yıkma kendini/ Öyle mahzun, öyle garip/ Nerede olursan ol/ içeride, dışarıda, derste, sırada/ yürü üstüne üstüne/ tükür yüzüne celladın/ fırsatçının, fesatçının, hayının/ Dayan kitap ile/ dayan iş ile/ umut ile, sevda ile, düş ile/ dayan rüsva etme beni”*
Cumhurbaşkanlığı sitesinde yayınlanan “Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin Hukuki Rejimi ve Anayasallık Denetimi” başlıklı makalesinde, Prof.Dr. Yavuz Atar’ın “Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, Türk pozitif hukukunda ‘normlar hiyerarşisi” bakımından kanun-altı düzenlemeler olmayıp, uygulama bakımından kanunlarla aynı etki ve değerde olan düzenlemeler” olduğu görüşü tartışılır. Ancak, kesin olan daha önceki anayasal düzenlemede bakanlar kuruluna ait olan KHK yapma yetkisi Anayasa denetimine tabi ise, onun yerini alan cumhurbaşkanı kararnameleri de, (Anayasa’nın 90/son maddesinde yer verilmemiş olsa bile) Anayasa denetimine tabidir, Anayasa Mahkemesi’nden, iptali istenebilir.
Zira, Anayasa’da, Kanunla düzenlenen konularda Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkarılamayacağı, kanunla çatışması halinde ya da Meclis tarafından aynı konuda Kanun çıkarılması halinde hükümsüz kalacak olan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, anayasa ile bağlı ve Anayasa Mahkemesi’nin yetkili ve görevli olduğu Anayasal denetime tabidir. Anayasal denetime getirilen engeller aşılamaz değildir! Yeter ki, “düzen muhalefeti”, “yalancı pehlivan” olmadığını göstersin, 600 milletvekilinden 120 tanesi kürsüden insin, emekçi sınıfların yanında konumlansın.
“Bir bilsen Urfa’da kurşun atanı/ minareden , barikattan/ selvi dalından/ ölüme nasıl gülerdi/ bilmeni mutlak isterim/ duyuyor musun?”*
Anayasa’ya aykırılık iddiası ile iptali istenemeyecek olan normatif düzenlemeler, insan ve çevresini korunmasına ilişkin sözleşmelerdir. Meclis’in Uygun Bulma Kanunu ile iç hukuk kuralı haline gelen, doğrudan uygulanabilen, çelişki halinde kanundan önce uygulanan temel insan haklarına ilişkin, dolayısıyla çevre ve yaşam hakkına ilişkin İstanbul Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ramsar, Rio, ve benzeri insanın vazgeçilmez temel hak ve özgürlükleri ve konusu itibariyle doğal ve tarihsel çevrenin korunmasına ilişkin sözleşme hükümlerinin iptali istenemez.
“Uluslararası özleşmelerin insan haklarına ilişkin olanlar ile bunu dışında kalanlar arasında bir ayırım yapılması zorunludur. Niteliği gereği insanlık tarihinin verdiği mücadeleleri sonucu kazanılmış ‘insan haklarını’ düzenleyen uluslararası sözleşmelerin Anayasa üstü kabul edilmesi, bu değerlerin korunması ve geliştirilmesi açısından gereklidir.** Ancak, bunlar dışında kalan, çeşitli devletlerarası ilişkileri düzenleyen (siyasi, ekonomik, ticari, kültürel vb) uluslararası sözleşmeler ise kesinlikle temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan (uluslararası insan haklarına ve) Anayasa’ya aykırı olamayacağından, yargı denetimi dışında tutulamazlar.” (Arzu DURMUŞ (KIR) imzalı, Siyasi Partilerin Kapatılması ve Yüce Divan Kararlarını Yeniden Tartışmak (Anayasa Mahkemesi Kararlarına Karşı Olağanüstü Kanun Yolları), 2001, BETA) Bunu da bir kenara not edelim.
Zira, bugünkü yazının konusu dışında olsa da, Meclis’in uygun bulma kanunu ile yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ortadan kaldırılamayacaktır. Kaldırılmasına ilişkin Kararname ise, iptal edilmek üzere Anayasa Mahkemesi’ne taşınmalıdır. Bugüne kadar taşınmalıydı. Hala taşınabilir. Özellikle, aile içi şiddete maruz kalan kadınların korunmasına yönelik sözleşmeye dayanılarak iç hukukta yapılacak yargılamalarda, Sözleşme hükümlerinin (doğrudan) uygulanmasını engelleyen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptali için, esas mahkemesine Anayasa itirazında bulunulması da bir hukuki çözüm(Any.m.152). Esas mahkemesince, temel insan haklarına ilişkin sözleşme doğrudan uygulanmadığı gibi, Anayasa itirazı da dikkate alınmadığı hallerde, kanun yolları kullanılmak suretiyle hüküm kesinleştikten sonra, Anayasa Mahkemesi’ne, doğrudan Bireysel Başvuru yoluyla, tazminat ve olayın çözümünde dayanılan temel insan ve/ya çevre haklarına ilişkin Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmenin uygulanmasını engelleyen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin iptali istenebilir.
“Nasıl severim bir bilsen/ Köroğlu’yu/ Karayılan’ı/ Meçhul Askeri…/ Sonra Pir Sultan’ı ve Bedrettini./ Sonra kalem yazmaz/ Bir nice sevda/ Bir bilsen/ Onlar beni nasıl severdi.”*
Gelelim, 6 Şubat 2023 yüzyılın depreminden sonra, tam bu sırada, çığlıklar uykuları, ağıtlar yürekleri bölerken, yavaş yavaş ölürken büyük insanlık, en savunmasız anımızda, 24 Şubat 2023 Cuma günü, yine bir gece yarısı, OHAL Kararından sonra boynumuza “Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” takıldı. Yine biz uykuyla boğuşurken, acımızı öfkemize sarıp, büyütürken Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan 126 Sayılı Kararname, önce Meclis onayından geçti, sabah 24 Şubat 2023 gün, 32114 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
“Uy havar!/ Muhammed, İsa aşkına/ Yattığın ranza aşkına/ Deeey, dağları un eder Ferhat’ın gürzü!/ Benim de boş yanım hançer yalımı/ Ve zulamda kan-ter içinde asi/ he desem koparacak dizginlerini/ Yediveren gül kardeşi bir arzu/ Oy sevmişem ben seni…”*
Amaç maddesinde, 8.2.2023 tarihli ve 6785 sayılı Cumhurbaşkanı(kendisi) Kararıyla, ilan edilen olağanüstü hal ilan edilen illerde yerleşme ve yapılaşma hususunda bazı tedbirlerin alınması olduğu ileri sürülüyor, on sekiz gün sonra! OHAL Kararnamesinde sayılan illerde, “geçici ve kesin yerleşim yeri” olarak kullanılmak üzere, aşağıda sayılan alanlarda ilgili kanunlar uygulanmaksızın, olağanüstü yetkiyle donatılan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın uygulamalarına bırakılıyor:
25.2.1998/4342 Sayılı Mera Kanunu ve 31.8.1956/6831 Sayılı Orman Kanunu kapsamındaki mera ve orman arazileri, vasıf değişikliği yapılarak Hazine adına tescil ve imara açılacak;
Hazine adına tescil edilecek, orman ve mera arazisinin iki katı büyüklüğünde boş arazi, orman haline getirilmek üzere Orman Bakanlığına verilecek!
“Dava süreci devam eden veya kesinleşmiş olmakla birlikte henüz tapuya tescil edilmeyenler hariç, tespit dışı bırakılan yerler”, 21.6.1987/3402 Sayılı Kadastro kanunu 22.maddesi kapsamında, ÇŞİD Bakanlığı’nın istemi doğrultusunda, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri alınmaksızın Hazine adına tescil edilecek.
Köy yerleşim alanları dahil, ÇŞİD Bakanlığınca onaylanacak plan ve parselasyonlarda İmar Kanunu hükümleri uygulanmayacak. Bütün bu işlemlerden ÇŞİD Bakanlığı her türlü harç ve masraftan muaf olacak.
ÇŞİD Bakanlığı tarafından “geçici ve kesin yerleşim yeri” olarak tanımlanacak alanlara denk gelen maden ruhsatlarının bir kısmı ‘taksir’ edilecek, bir kısmı iptal edilecek.
ÇŞİD Bakanlığı tarafından “geçici ve kesin yerleşim yeri” olarak tanımlanacak alanlarda kamu ya da özel mülkiyete konu taşınmazlar, ilgilisine göre devir ya da acele kamulaştırma yapılacak. Kamulaştırılan taşınmazlar TOKİ veya ÇŞİD Bakanlığı tarafından Hazine adına tescil ve inşaya girişilecek.
ÇŞİD Bakanlığı, alt yapı üst yapı dahil (belediyelerin görev ve yetkilerine müdahale edecek şekilde) her türlü inşaat yapmaya, yaptırmaya, arsa payları düzenlemeye, cins değişikliği yapmaya, kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kurmaya yetkilidir.
AFAD Başkanlığı tarafından, ÇŞİD Bakanlığı projelerine mühendislik hizmeti verecek, kaynak aktaracaktır.
Yerli ve yabancı kişi ya da kuruluşlar, mülkiyetini ÇŞİD Bakanlığına “hibe” edilmek şartı ile konut ve işyeri yapabilir; bu taşınmazlar, daha sonra hak sahiplerine verilmek üzere AFAD’a devredilir.
ÇŞİD Bakanlığına bağlı kurum ve kuruluşlar, idare bütçesine gider olarak göstermek suretiyle ÇŞİD Bakanlığına kaynak transfer edebilirler.
“Düşün uzay çağında bir ayağımız/ ham çarık, kıl çorapta olsa biri/ düşün olasılık, atom fiziği/ ve bizi biz eden amansız sevda/ atıp kıyıya iki zamanı/ yarının çocukları, gülleri için/ her birinin ayva tüyü, çilleri için/ koymuş postasını/ görmüş restini/ he canım/ sen getir üstünü.”
Tamam, Anayasa’nın 8.maddesinde tanımlı, yürütme yetkisi ve görevini tek başına kullanmaktadır. Ancak, sadece yürütmeden, TBMM’nin yapılmasında yetkili ve görevli olduğu, kanunların uygulanmasından sorumlu. Kanun koyucu yerine geçerek, anayasa m.104 ve 119’da tanımlı yetki ve görevlerini aşarak, yasama organının görevli ve yetkili olduğu alanda kararname ile kural koyamaz, kanunlarda değişiklik yapamaz, genişletemez, değiştiremez. Yargı organı yerine geçerek karar veremez. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Hiç kimse kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz(m.6). Yasama Yetkisi TBMM’nin(m.7), Yargı yetkisi (m.9) mahkemelere aittir. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır, kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz(m.11). Hal böyleyken, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri kesinlikle Anayasa’ya aykırı olamaz.
Cumhurbaşkanı’nın “yürütme yetkisi ve görevi” kapsamında, Anayasanın İkinci kısmı Birinci ve İkinci bölümlerinde yer alan Temel Haklar, Dördüncü bölümdeki Siyasi Haklar; Anayasa’da münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Kararname çıkaramaz. Olağanüstü Hal ilan etme yetkisinin kullanıldığı durumlarda ise, olağan zamanlara ilişkin yetki kısıtları devam etmektedir. Örneğin, Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilecek olağanüstü hallerde bile kişi dokunulmazlığı, yaşam hakkının, maddi ve manevi varlığının geliştirme, vücut bütünlüğünün korunması, işkence yasağı, eğitim, barınma, sağlıklı bir çevrede yaşama, mülkiyet hakkına, kişi özgürlüğü ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, haberleşme, yerleşme ve seyahat, düşünce özgürlüğü, düşünce açıklama, din ve inanç özgürlüğü, kanuni hakim güvencesi, hak arama özgürlüğü, siyasi özgürlükler ve benzeri temel hak ve özgürlükler ancak ve ancak kanunla, yani Meclis tarafından kabul edilecek bir kanunla sınırlanabilecektir.
“Dağlarının, dağlarının ardı/ nasıl anlatsam…/ Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz/ Çırılçıplak/vay kurban…/ “kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda”/ Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile/ fedayı kabul etmektir/ cennet yapabilmek için seni/ yoksul ama namuslu halka/ Bu’dur ol hikayet/ ol kara sevda.”*
Başka bir deyişle, Cumhurbaşkanı Anayasa’nın kendisine verdiği OHAL İlan etme yetkisini kullandıktan, 8 Şubat 2023 tarih, 32098 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren OHAL ilan edildikten sonra, OHAL Kararına dayanarak 24 Şubat 2023 gün ve 126 Sayılı “Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”, Anayasa’ya aykırıdır. Zira;
1.OHAL İlan edilen illerde 13 milyonun vergi ve borçları silinmezken, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olarak, Cengiz Holding başta olmak üzere patronların vergi borçlarının silinmesi, vergi ve KDV’den muaf iş ve ihale tahsisi;
2.Cumhurbaşkanı tarafından atanan ve Cumhurbaşkanına karşı sorumlu bakanlardan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği bakanlığına kanunla düzenlenmiş yetki ve görevlerinde değişiklik, genişletme, olağanüstü yetki ile donatılması;
3.Orman Kanunu, Meralar Kanunu, Kamulaştırma Kanunu, Tapu ve Kadastro Kanunu, İdari Teşkilatın işleyişi hakkında kanunların dayanağı Anayasa maddelerine ve OHAL yetkisinin kaynağı olan Anayasa 119/5.fıkrası’na göre, Anayasa’nın 15’nci maddesinde öngörülen temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına ilişkin düzenlenmelerin Kanunla yapılacağı hükmüne aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nden iptali istenebilecektir.
Örneğin, ÇŞİD Bakanlığı teşkilatına bağlı tüm kurumlar, 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile verilen yetki ve görevleri yerine getirilmesi için ihtiyaç duyulacak maddi kaynakları, gider olarak göstermek suretiyle ÇŞİD Bakanlığına aktarmaya mecbur kılınmıştır!
Anayasa ve kuruluş kanunlarıyla belirlenmiş, Belediyelerin imar uygulaması yapma, kamulaştırma, harçlandırma vb. görev yetkileri, 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ÇŞİD Bakanlığına devredilmiştir.
ÇŞİD Bakanlığı tarafından, “geçici ve kalıcı yerleşim yeri” olarak seçilecek özel kişilere ve kamu tüzel kişilerine ait arazilerin, orman kanunu, mera kanunu, kadastro kanunu, imar kanunu ve nihayet kamulaştırma kanunu hükümleri uygulanmaksızın, 126 sayılı C.Kararnamesine dayanılarak, doğrudan Bakanlık tarafından el koyularak Hazine’ye devri yaşama, barınma, maddi manevi varlığını geliştirme, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının ihlalidir.
Bölgede yaşayan, depremle yaşam ve geçim araçlarını kaybeden, mülksüzleşen, mülksüz olanın daha da yoksullaştığı, ailelerin parçalandığı binlerce kimsesiz çocuğun yaşam ve sağlıklı bir çevrede, maddi manevi varlığını geliştirmeye elverişli araçlar geliştirmek yerine, bedelsiz kamusal hizmetlerin, temel yaşamsal ihtiyaçların, barınma, ısınma, eğitim, sağlık hizmetlerine tahsis edilmesi gereken kaynakların, yüz milyarları bulan bağış paralarından, Dünya Bankası tarafından verilen 2 Milyar Dolar kaynaktan değil, yine yoksul ve emekçi sınıflardan, hak sahiplerinden tahsil edilmesi, eşitsizliği derinleştirmek, Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığını ihlal etmektir.
“Gün ola, devran döne, umut yetişe/ Dağlarının, ardında/ değil öyle yoksulluklar, hasretler/ bir tek başak bile kalmayacaktır/ bir tek zeytin dalı bile yalnız/ Sıkıysa yağmasın yağmur/ Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ/ Bu yürek, ne güne vurur…/ Kaçar damarlarından karanlık/ Kaçar bir daha dönemez/ sunar koynunda yatandan/ hem de mutluluklar sunar/ beynimizin ışığında yeraltı.”
Üç ay için ilan edilen OHAL Kararının süresinin uzatılması için Meclis’in kararını gereksinim olduğu, milletvekillerinin bu konuda görevli yetkili olduğu açık. Öte yandan, OHAL sırasında çıkarılan, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nı OHAL bölgesinde, “olağanüstü yetkilerlere” donatan 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin iptali için, Meclis’te en çok üyeye sahip iki parti CHP ya da HDP’li milletvekillerinin ya da hangi partiden olursa olsun 600 milletvekilini 120’sinin bir araya gelip Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açması gerekmektedir.
Ayrıca, OHAL Yetkisinin düzenlendiği Anayasa’nın 119 maddesi son fıkrasına göre; “Olağanüstü hal sırasında çıkarılan Kararnameler üç ay içinde TBMM’de görüşülür ve karara bağlanır. Aksi halde olağanüstü halde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri kendiliğinden yürürlükten kalkar.”
Bakalım felakete seyirci kalan milletvekilleri, bundan sonra anayasal yetkilerini kullanacaklar mı? Bize düşense, başımıza geçirilen çuvalı yırtıp atmak, çuvalı başımıza, zincirleri boyumuza geçirenlerden, yitirdiklerimizin hesabını sormaktır. Zincirlerimizden başka kaybedecek ne var?
Arzu Kır
25.02.2023
hukukarzu@gmail.com
--------------
Dipnotlar:
*Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim adlı şiir kitabından
** “(150)Mirelle- Delmas-Marty, ‘Trois Defis pour un Droit Mondial’ başlıklı kitabında Zaki Laidi’nin formülünü kullanarak, kapitalist- finans üretim ve tekniklerinin yayılması için ekonomik anlamda ‘küreselleşme’yi (Globalisation), İnsan Hakları konusunda ‘Anlamların Paylaşılması’ (Partage des sens), ‘Evrenselleşme’den (Univesalisation) farklılaşıyor.
Sorun sadece bir dil sorunu değil, bir ‘kültür’ sorunu. Bu yaklaşımda, İnsan Hakları Hukuku, özellikle de İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Hukuku, Çok Uluslu Şirketler Birliği’nin hukuku finanas cihazı olarak kullanan ‘Hukuk Satıcıları’nın hukuku değil.
‘Nesneler Hukuku’, ‘Mondial Kapitalizm Manifestosu’; ‘İnsan Hakları Hukuku’nda ise durum farklı, üretici ve tüketicileri de.” Bakır Çağlar, ‘Parti Kapatma Davalarında Mermer Mozaik İkilemié, Anayasa Yargısı, GÜİFY Aakara 1999, s.144
-----------