Seçim Değil, Devlet Kararını Seçmene Onaylatmak
Seçim Değil, Devlet Kararını Seçmene Onaylatmak
Her şey o kadar ortadaydı ki oylamanın %52 ile Erdoğan lehine sonuçlanacağını bile ifade edilebilirdi, edenler de vardı.
Sonucu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktu, objektif bir okuma kâfiydi.
Seçimden 2 ay önce şunu yazmıştım: “Seçimin sonucunu belirleyecek olan, 2007’de kararlaştırılan ve başına Erdoğan’ın getirildiği devlet konseptinde devam edilip edilmeyeceğidir.”
Neydi bu? Son 150 yıla damgasını vuran savunmacı, eldekini korumaya dönük siyaset yerine, yayılmacı büyük devlet olmak idi.
Buna bağlı olarak şunu yazmıştım: “Eğer ki TC, bu siyasetini sürdürmekte kararlı ise bu durumda Erdoğan ile devam etmekte ısrar edilecektir. Muhalefet ise bu oyunu bozabilecek bir kimyaya sahip değildir zira devlet icazetlidir. Bu oyunu bir tek ezilenlerin ve yoksulların aşağıdan hareketi bozabilir; lakin bu da mevcut değildir. Eğer TC, mevcut siyasetinden vazgeçerek AB eksenli bir siyaset dönüş yaparsa, o vakit Erdoğan gönderilecektir.”
Depreme rağmen Erdoğan’ın seçimleri ertelemek yerine öne almasından sonra anlaşıldı ki Erdoğan’la devam kararı almıştır. Seçimler ise bu kararı halka onaylatmak maksadıyla yapılacaktı.
Seçimlerin ilk turunda açık şaibe vardı ama muhalefet buna rağmen sonucu meşru kabul etti, hiçbir direniş göstermedi; o vakit artık kuşkuya mahal kalmamıştı; deri devlet kararını vermiş, muhalefete de seçimi kaybetme rolü verilmişti.
Sonuç olarak: Devletin kapalı kapılar ardında vermiş olduğu karar seçmene onaylatılarak meşrulaştırıldı, olan yine bu oyunu parçası olarak birbirlerine düşman kamplara bölünen ezilenlere, yoksullara, Kürtlere oldu.
En azından bundan sonrası için herkesin oturup yeniden düşünmesi, devlet içi savaş senaryolarının aleti olmak yerine, kendi siyasi var oluşuna uygun bir strateji ve tutum belirlemesi gerekiyor.
Bundan sonra gelişecek saldırıları önleyebilmenin de kazanabilmenin de ön koşulu; kaderini başkasının ıstakasına terk etmiş bilardo topu olmaktan kurtulmaktır.
Elias Nin
-------
Şirince'den Not:
Kemal Kılıçdaroğlu da aşağıdan gelen bir halk hareketinin temsilcisi değildi. Şişirilmiş üç beş vaadi dışında bir şeyi yoktu. Yaşlı, performansı düşük, yıpratılmış, yenilgilere doymayan, koltuk sevdalısı biri olarak; iktidarın olmasını istediği en uygun adaydı.